19 Ekim 2010

26

yalnızım şu an.
ruhen değil.
seneler sonra ilk kez yalnız kalıyorum evde.
geçtiğimiz haftayı sevdiğim adamın mis kokusunu içime çeke çeke uyurken bugünlük ayrı kaldık.
ben ayrı kalmak istemiyorum.
ben ne yaşıyorsam kimseden gizli saklı yaşamak istemiyorum.
bak az önce 1 üstteki cümleyi siliyordum. niye ki? gerçek duygum bu değil mi? neden saklıyorum ki?
az önce vakti zamanında en yakın arkadaşım olan kızın sözlendiğini gördüm.
nası olur diye şaşırdım. (çünkü geçimi mümkün olmayan birisi!)
sonra kıskandım.
hem de çok!
çok sevdiğim bir adam var.
hem çocuğum, hem babam, hem abim, hem en yakın arkadaşım, hem sevgilim olan cinsten.
hayatımı sonuna kadar onunla geçirmek istediğim cinsten.
onu ne kadar çok sevdiğimi bilen.
nereye gidiyoruz?
mutlu son olacak mı?
olsun be...

"the bed is too big without you"

22 Eylül 2010

25

1-0 yenik başlıyorum yazmaya çünkü ağlıyorum ve neden ağladığım hakkında en ufak bir fikrim yok. daha doğrusu var ama tam olarak o mu bilmiyorum.
az önce onun yanından ayrıldım. arkadaşıyla beraber çalışmaya gittiler mekanlarına. zaten ne zaman onun yanından ayrılsam hüzünleniyorum, üzülüyorum.
gülüşünden uzak, muhabbetinden uzak, kokusundan uzak...
1 üst satırı yazarken ağlamam daha şiddetlendiğine göre ağlama nedenim de sanırım onunla ilişkili. halbuki en ufak bir sorun yok, olmadı.
fakat çıldırmak üzereyim.
NEYİM VAR BENİM?!

dün sıcağı sıcağına yazamadım. dışardaydık hep birlikte.
ilk kez psikoloğa gittim. her zaman yaptığım gibi önyargılarla yola çıkmanın manasız olduğunu gördüm. mezun olduğu üniversite, facebookta gördüğüm fotoğrafları, eşinin onun için bir dönem yazdığı blogunu okuduktan sonra "sen güzelsin. hayatın çok güzel. eşin falan... ben geçicem karşına şöyle oldu böyle oldu diye yakınıp duracağım" diye düşünmüştüm. yanılmışım.
kapı açılır açılmaz rahatlatıcı bir yüz... fotoğraflarda gördüğüm gibi değildi gerçi. kat kat kilo almış. hamileydi belki de bilmiyorum anlayamadım tam olarak. ne yalan söyleyeyim onun böyle olması biraz daha rahatlattı beni :)

her neyse, en başta rahat etmemiş pozisyonda oturdum biraz, alışma dakikalarında. yaşımı, mesleğimi, ailemle oturup oturmadığımı, sevgilimin olup olmadığını vb sorular sordu başta sanırım tanıma maksatlı. daha sonra nasıl olduğunu anlamadan küte pata muhabbetin içinde buluverdim kendimi. uyku düzenimi çok kötü buldu. hatta internet bağımlılığım yüzünden bir süre sonra iş haricinde bilgisayar ile pek haşır neşir olmamamı isteyeceğini söyledi. elimden geldiğince uyarım sanırım ya da bilmiyorum... elime bir kağıt verdi ve yazan cümlelerden hangilerini ara ara kendime söylediğimi sordu. "başaramam, kendime güvenmiyorum" vb olumsuz cümleler vardı. bunların üzerinde konuştuk biraz. sonra kendisine gitmemi neyin ittiğini sordu. orada hikayemiz başladı zaten...

yaşadığımız 1 haftalık ayrılığı, onu, beni, bizi, annemi, babamı olabildiğincce detaylı bir özet şeklinde aktardım. hayatımda beni en çok etkileyen olayları sorduğunda da aklıma sadece bir zamanlar babamın günlüğümü okumasını ve şu an evli olan eski erkek arkadaşımı söyledim. 1 ile 10 arasında puanlama yaptırdı şimdi ne hissettiğim konusunda ve o zamanlar için. daha o an anladı sanırım babamla bir şeylerin rayında olmadığını. nokta atışı yapar gibi tam doğru yerlere değindi. babamla annemin ailesinin mesleklerini sordu. diyalog içinde olmayışımızı, onlarla olan durumumu sanırım daha detaylı bir şekilde önümüzdeki seanslarda konuşacağız fakat anladığım şu oldu: günlük konusunda babamı son derece yanlış buldu. annemi de anlattığım doğrultuda aşırı kontrolcü buldu ve hayatımı kendisininkiymiş gibi çekip çevirmeye çalıştığını düşündüğünü sezdim.

sevgilim konusunda ise annesi sebebiyle kadınlara karşı güveninin sarsılmış olabileceğini söyledi. sevgilime psikoloğa gittiğimi hala söylemedim. suçluluk da hissetmiyorum şu an ama bilsin de istiyorum bir yandan, bir yandan da henüz istemiyorum. ne bileyim, kendi sebep olmuş gibi algılar belki olayı. aslında bilsin de istiyorum çünkü kendimle ilgili bir şeyleri düzeltmek istiyorum. kafa ve ruh sağlığımı düzeltmek istiyorum. çabam var, bunu görsün istiyorum.
sonra durup düşünüyorum...
kendim için gitmiyor muydum ben psikoloğa?
yoksa onun tarafından takdir edilmek için mi gidiyorum?
hangisi? hangisi daha ağır basıyor içimde bilmiyorum. henüz sessiz bir şekilde bile itiraf edemiyorum kendime. fakat psikoloğum henüz söylemememden yana. sanırım biraz şu sıralar rutin hayatımızda nasıl olduğumuzu benim ağzımdan dinleyip incelemek istiyor. "bir süre böyle kalsın. zaten söylemeye karar verirsen, söylemek istersen bir yerden sonra tutamazsın ve çıkarırsın içinden onu" dedi. haklı da...

bir sonraki görüşmemiz önümüzdeki hafta. şu sıralar her hafta olmasından yana olduk. daha doğrusu tam bu şekilde paylaşımda bulunabileceğim birisini bulmuşken pat diye kaybetmek istemiyorum. ne yapacağımı bilmez haldeyim. perişanlıkla alakası yok bunun. sadece sağlıklı olarak ne yapacağımı bilmiyorum. daha sakinim, hatta öyle ki işteki birisinin hemen dikkatini çekti. "sen böyle değildin. kabuğuna çekilmiş gibisin. artık makyajını bile çok hafif yapıyorsun" dedi. sahne makyajıyla gitmiyorum tabii işe ama en azından bu araki gibi silik silik yapmıyordum.
ödevlerim var bu hafta. insanlara kolay hayır diyemediğim için "sınırlar" diye bir kitap önerdi. arkadaşlarıma ve özellikle sevgilime çok bağlı yaşadığım için "ilişki bağımlılığına son" diye başka bir kitap daha söyledi. sadece sınırlar'ı bulabildiğim için ona başladım önce. şimdilik fena değil. biraz sonra yapacağım gibi yatmadan önce sürekli okumaya başladım. kitap ödevimin yanı sıra da 1 hafta boyunca her gün okumamı istediği bir kağıt var. baştan sona pozitif cümleler yazıyor "ben iyiyim, ben başarırım, ben hakediyorum, ben sevgiyi hakediyorum" vb gibi...

babam, sevgilim gibi konuları konuşurken ara ara sesim gitti, gözlerim doldu, ağladı ağlayacak gibi oldum. anında mendil kutusunu önüme koydu fakat yiğitliğe bok sürdürmicem ya ağlamayı da mendilleri de reddettim. muhakkak dikkatinden kaçmamıştır bu durum. belki de ilk olmanın, birbirimizi daha yeni yeni tanıdığımız için karşısında ağlamak istemediğimi düşünmüştür, ki biraz da öyle zaten. fakat ne zaman çıktım apartmandan o vakit 1 saat boyunca içime sıkışan o ağlama hissi kendini göstermeye başladı. önce sıcağı sıcağına aradım beni yüreklendiren 2 insanı. sonra taksiye binip işin yolunu tuttum. arada psikoloğumun verdiği ve 1 hafta tekrar etmem gerkeen kağıdı açtım okudum. o kadar güçsüz hissettim ki kendimi o cümleleri tekrar ettiğim için, oturup ağlamaya başladım.

ne yalan söyliim, önümüzdeki haftayı iple çekiyorum, fakat acaba kaydetsem mi konuşmalarımızı diye düşünmüyor değilim. çünkü short term memory denen hadise bende gidik olduğundan hatırlayamıyorum sonra düşününce neler konuştuğumuzu.
en aklımda kalan, en vurucu olan ve bir o kadar da doğru olan cümlesi şuydu:
"çocukluğun ile ilgili düşündüğümde gözümün önüne şöyle bir kız geliyor: küçük, güzel ama yalnız..."
allahım! bir cümle bu kadar mı özetler ama bu kadar mı can yakar!
hala içimde bir yerlerde küçük benim sıkıştığımı söyledi. haklı da! ara ara sevgilime bakıp hihih diye için için şımarırken ona çocuk gözlerimle baktığımı hissediyorum.
sevgilimi 1 gün bile görmediğimde hırçınlaştığımı söyledim.
"doğaldır, çünkü kaybetme korkun olmuş daha önce ayrılmanız sebebiyle. şimdi ya giderse endişesi taşıyorsun. küçükken korktuğunda saklanırsın ama büyüyünce yani şimdi korkular dışarıya öfke olarak yansır. seninki de işte bu!" dedi...

insanlar büyüyor, sorumluluk sahibi oluyor ve hatta başkalarının sorumluluklarını da üstlenecek kadar büyüyüp evleniyor.
az önce morlardan birinin daha evlendiğini gördüm facebookta.
"demek ki oluyormuş" dedim iç çekerek, imrenerek ve bi yandan da kıskanarak.
insanlar evleniyor bense hala kendimle olan şeyleri aşmaya çalışıyorum.
daha çok yolum olabilir.
olsun, sonunda gözyaşı olmasın da...

21 Eylül 2010

24

yaklaşık 2 saat önce ağlamamak için zor tutuyordum kendimi. şu an kendi evimde olmamak, senin yanında olup kafamı omzuna yaslayıp zaman kavramı hiç umrumda olmadan öylece durmak istedim. sonra bu gece dünkü gibi birlikte uyuyamayacağımız aklıma geldi ki bu daha çok şiddetlendirdi içimdeki ağlama hissini.
iyiyim şimdi. ne de olsa bu sabaha senle uyandım, akşam birlikte yemeğe çıktık. görmedim değil yani seni. ama işte yetmiyor!
yetmiyor!
dün bir süreden sonra ilk kez bakıp o güzel gülümsemenle gülümsedin ve "seviyorum" dedin.
dünyalar benim oldu!

daha iyiye gidecek her şey.
yarın ilk kez psikoloğa gidicem.
neden bahsedeceğimi bile bilmiyorum. hatta cesaretim bile kırıldı diyebilirim.
her şey güzel işte, aramız süper, ben biraz daha sabırlı olabiliyorum ne diye gideyim ki gibi garip bir kafaya girdim.
hayatımda ilk kez belki de kendime yardım için bir şey yapıcam.
sonra bizim için bir şey yapmış olucam.
bizim için...

16 Eylül 2010

23

bir insan bu kadar modundayken bu kadar enerjisi varken nasıl tepesi attırılır gördüm bugün.
3 gün üst üste gidip çalışmazlar diye düşündüm ama gene de evde tek takılsın bi süre tadını çıkartsın geç giderim görürüm diye düşünerek arkadaşlarımla plan yaptım gene.
saat 17'de DK gidiyorlarmış akşam deyince şaşırdım, olabilir dedim kendi kendime.
1 saat 1.5 saat geçti üzerinden bana haber bile vermedi gideceklerini.
3 gündür sırf sıkboğaz ediliyor gibi hissetmemesi için aramadım. kendi aradı hep.
artık 1.5 saat geçince aradan ve provanın 18:00'da başladığını duyunca tepem attı, aradım.

gayet normal bi' ses tonu ile konuştuğumu düşünüyorum, tripli değil bişi değil...
çalışmaya gidiyoruz biz de ama perşembe ve cuma olmayacak dedi.
haa iimiş de haber vermedin bugün gideceğini. yanlış anlama hesap sorma maksatlı sormuyorum. benim de akşam planım var zaten dedim.
öyle mi nereye? dedi. bilmiyorum henüz belli değil dedim.
sonra hava su konuştuk, çalışmalardan bahsetti fln.
ama sesi tıpkı o 1 hafta görüşmediğimiz ve sonra ayrıldığımızdaki gibi lütfen lütfen konuşmaya başladı sonlara doğru.
iyi misin sen? dedim. evet ya bişiler indirip kaldırıyorum şu an ondandır dedi.
yok öyle değil sanki gene bi haller olmuş sana gibi geldi ondan soruyorum dedim.
Ve verdiği cevap:
bilmiyorum abi... ık mık... yoruldum 2 gündür sürekli koştur koştur dedi.

bana o "bilmiyorum" cevabını en son o 1 hafta görüşmemeye başlayacağımız haftanın başında demişti.
aniden çöktüm, ağlama zırlama molaları...
moralimi yüksek tutmaya çalıştıkça, tam da bişiler daha iyi olsun diye düşündüğümde gene sanki suratıma kapı yedim.
belki de çok telaşlıyım, pimpiriklendim.

daha fazla vakit kaybetmenin alemi yok düşüncesi ile son zamanlarda psikolog arayışımı noktalandırdım ve TPD'ı aradım ve en yakın ne zamana randevu verebiliyorsanız o gün olsun dedim.
telefonu kapatırken kadına gülerek Ok o zaman ptesi görüşüyoruz. mendilleri hazırlayın siz dedim. :))

hikayemin sonu komik bitiyor gibi gelebilir; ama ben hala böyle mona lisa gibi yarı gülümser yarı sulu gözle oturuyorum.
ne yapayım ben? bişileri düzeltmek istiyorum kendimle ilgili, ilişkimizle ilgili, çabam var. 3 günde görüp takdir etmesini beklemiyorum tabii.
zaten sormadı bile eee sen naptın 2-3 gündür? diye.

bir sihirli değnek olsa, pıt diye dokunsa ve her şey düzelse...

17 Temmuz 2010

22

şu an tamamen salya sümük modunda yazıyorum. sinirlerim bozuk, mutsuzum ama bir yandan da sinirliyim. bir telefon kaç kere aranabilir? kaçıncısında açılır? 16. aramamı gerçekleştirmiş bulunuyorum fakat senden ses seda yok hem de 23:50'den beri!
ekstra ekstra rica ettim, çüküne bağlicam o telefonu diye tehdit ettim gene sallamıyo, gene yanında tutmuyo telefonunu. ondan sonra dırdırcı ben oluyorum.
OLURUM A.K!!!!!!!!!!
sen senden rica edilen şeyleri yapma, dikkate alma, unutkan ol ondan sonra dırdırsız bir hayat bekle. oldu canım!
öte yandan her türlü örf, adet, türk toplumu, onun getirisi olan aile yapısı ve ahlak kurallarına da kılım! sevdiğim adamla gucuk gucuk yatıyor olmamın kime ne zararı var? kimden neden saklıyoruz? aileler neden karışıyor? sevdiğim adamla uyuyabilmek için illa evlenmem mi lazım?
hepinizden çok uzağım, bir tek ona yakınım.
bu kadar her sıfatı birarada bulundurman gerekiyor muydu?
bak işte sana ulaşamayınca en yakın arkadaşıma da, sevgilime de ulaşamamış oluyorum...
hala telefonu açmıyorsun!!!!

16 Haziran 2010

21

bu gece gözlerimin içine bakarken yanağımı ve saçlarımı sevdin ve öyle sevildiğimi hissettirdin ki... üstüne bir de "mutlu musun?" dedin gülümseyip, sonra da "ben öyleyim de..." diye ekledin.
nasıl olmam ki mutlu?
sonra da 30 yıl sonramızdan, yaşlılığımızdan bahsettin.
ve ben orda inandım...
seninle 30 değil, 90 yılımı geçirebilirim...
:)

13 Haziran 2010

20

sen şimdi yarın sabah geleceksin ya hani...
yarın vaktim olmaz işe gitmeden önce diye şimdiden toparladım evi...
sabah işe çıkmadan önce yatağın üzerine bir buket çiçek bırakacağım, yanına da ufak bir not:
"hoşgeldin bebeğim, geldiğinde açsındır ve rejimini bozmak istemiyorsundur diye buzdolabında salatan hazır. afiyet olsun, akşama görüşürüz... seviyorum seni!"
bir an önce yarın akşam olsun, ekstra iş çıkmasın, dinimiz amin! :)

19

gene sensiz geçti 1 gün daha...
sen uzakta baban ve abinle ciddi ciddi konuları konuşurken ben de en yakın arkadaşımla dışarı çıktım verdim kendimi içkiye.
ne içtiğim içkinin tadı vardı...
ne ettiğim muhabbetin...
ne de oturduğum mekanın...

12 Haziran 2010

18

her gün yeni bir evlilik/söz/nişan haberi almasam o günüm rahat geçmiyor! herkes patır patır yüzükleri belli bi maksatla takmaya başladı. en beklemediğim, en "bundan cacık olmaz" dediğim tipler en önden gider oldu. bu sabah da çocukluğumu birlikte geçirdiğim, ama bir şekilde bağlarımızın koptuğu komşumun haftaya nişanlanacağını öğrendim.

nasıl olur lan?! o hatun ki "evlenmem ben! o ne ya öyle!" diyip erkeksi erkeksi takılırdı, şimdi nasıl evlenir? annemin apartmana gelin gelmesinden taaa 24-25 sene sonra apartmandan haftaya nişanlanacak olan kızın ablası gelin çıktı. ondan 2 sense sonra da bu ve orada nokta. ben mi? ben hiç umutlu değilim o konuda... ne yalan söyleyeyim olsun isterim de ne adamın o taraklarda bezi var ne de evlenmek için bi durum...

helal olsun millete ama! götüne güvenen borazancı başı tabii. birini bulacaksın da, iyi bir ilişkin olduğunu, gelecek vaadettiğini anlayacaksın da, hayatını birleştirmeye karar vereceksin de, sen ya da o teklif edecek de, aileler tanışacak da, isteyecekler de, nikah için işlemlere başlayacaksın da, nikah hazırlıkları için oradan oraya koşacaksın da, eşyaları ortak evine taşıyacaksın da... ohooo ölme eşeğim ölme!
hoş, teklif etse düşünmeden anıra anıra "eveeeeeööt!" derim de işte olmayınca olmuyor.

17

şifreyi unutunca, uzun zamandır buranın yüzüne bakmayınca bloga erişim zor oluyor tabii...
her şey yolunda, yani tam olması gerektiği kadar olmasa bile aksini söylersem çok büyük haksızlık etmiş olurum.

geçen sene en son yazdığm post'ta "çok aşığım!" dediğim adamla hala beraberim mesela, kutlayın beni hey! :)
iddia ediyorum, hayatımın en güzel 11 ayını geçirdim. işten her eve geldiğimde ilk günlerimizdeki heyecanımızı taşırken kapıda karşıladığında 10 dakika boyunca sarılmalarımız hala devam ediyor. mesai bitse de eve koşup sarılsam, kokusunu içime doyasıya çeksem diye resmen geri sayım yapıyorum.

bugün ilk kez kısa ama bana çok uzun zamanmış gibi gelen bir süre için ayrı kaldık ve kalacağız. ayaklarım eve girmemek için geri geri gitti. kedimiz bile anahtar sesini duyduğu an kapıda biten o hayvan, kapıya bile gelmedi. oturduğu karanlık köşeden şöylece baktı, gözlerini süzdü. zırlamak parayla değil elbette. benim de duygularım var elbette ve belki çoğu insandan daha üst noktada yaşadığım için bu duyguyu koyverdim haliyle. terslik olduğunu sezen kedimiz bile geldi sokuldu durdu. her zaman onu sevmemizi bekleyen hayvan, bugün resmen kendisi gelip sevdi beni! evi topladım (ki normalde hiçbir kuvvet durduk yere bu işi yaptıramaz bana!), kıyafetlerini düzenledim, katladım, kokularını çektim durdum içime. sonra gene 2-3 damla aktı gitti gözümden.

duyan da askerlik için falan ayrı düştük sanacak. öyle değil halbuki... ya bir de askere giderse bu adam? hayatımızda bir de böyle bir gerçek var. 1 gün göremediğim zaman muhakkak o gün hır çıkararak, hırçınlaşarak bok eden ben, adam askere gittiğinde kim bilir napar! aklıma bile getirmek istemiyorum...

hayatta herkes için "bu o" dediği biri var, inanıyorum buna. ve ben onu buldum...
hay allah ya şimdi de mutluluktan ağlıyorum.
bu regl dönemlerine bir çare bulunmalı!

2 Ağustos 2009

16

çok aşığım.
sadece bu.
sarıldığında hep unuttur bana her şeyi olur mu?

14 Temmuz 2009

15

3 gün kesilmek bilmeyen baş ağrılarından sonra bu gece havale geçirip geçirmediğini merak ediyorum şu an...
nefes alıp almadığını çok merak ediyorum şu an...
sara hakkında hiçbir şey bilmediğimi farkettim dün. alla korusun olur da benim yanımda bişi olursa nasıl müdehale ederim, soğukkanlılığımı nasıl korurum bilmiyorum.
tek bildiğim şu an felaket merakta olduğum ve seni deliler gibi her şeyden korumak istediğim...

12 Temmuz 2009

14

içimden atmam lazım bu hissi! paylaşmam lazım! ama tanıdığım insanlara değil... onlar yargı dolu bakan insanlar... veya henüz değil...
neyse sktir et, kimin umrunda!
aşık oluyorum galiba...
abi inanamıyorum ya! içimde, bünyemde bi telaş var kaç gündür...
kimseyle kıyaslamıyorum, karşılık aldığımı düşündüğüm an "aman bunu da tavladım tamam bitti gitti" demiyorum...
oldu mu ne sonunda? yendim mi o hissi?
sabah 5lere kadar konuşmak ve ertesi gün sabah uyandığında düşünecek birilerinin olması ne güzelmiş ya! =))))

4 Temmuz 2009

13


sıcağı sıcağına yazmak istemedim. 2 hafta rötarlı yazıyorum ki sinirim biraz geçer belki de daha sakin yazarım diye. ilk anlar kadar sinirli olmasam bile içimde bi alev topu var.
ortak arkadaşımızın doğum günüydü... gelip gelmeyeceğinden habersiz bi şekilde bastım gittim. benden 1 saat sonra geldi birlikte çalıştığı kişi ile. gayet resmi bi şekilde el sıkıştık ve çapraz bi şekilde oturduk. buraya kadar bi sorun yok gibi görünse de olay buradan sonra başlıyo zaten...
kendisi ile göz göze gelmemeye çalıştığım bi an denk geldiğim manzara kocaman bi hayal kırıklığıydı benim için! yanında oturan kız ile dip dibe konuşmalar, manidar bakışlar birbirlerine ve bunlar eli kızın belinde, belki de belinden daha aşağısındayken oluyor!!!
anında arkadaşıma döndüm ve kalk gidiyoruz burdan dedim. tam kalkarken arkadaşın pastası geldi masaya, mumlar üflendi ve gözümün önünde flört ettiği hatun benden önce davranarak bastı gitti.
daha sonra birlikte çalıştığı adam stüdyosuna davet etti hepimizi muhabbet ve içkiye devam etmek için. kalktık gittik. bütün bina çalıştığı adama ait. daha önce gitmiş olmama rağmen terasın olduğunu bilmiyordum. minicik, kirli fakat çok huzurlu bi teras. biraz orada kalmak istediğimi söylesem de yalnız bırakmadı. ben de gözümün önünde ceryan eden olayın sinirini kustum kendisine bari gözümün önünde yapmasaydın diyerek. meğer benim yerine başkalarını koyamadığım, sürekli kıyas yapığım adam öküzün önde gideniymiş! "senin gözünün önünde olmasında bi sakınca görmedim" cevabını vermesiyle yıkılmam bi oldu!
kendisine ve az da olsa yaşanan şeylere saygım olduğundan onun gözü önünde hiçbir şey yapmicamı belirtmemden sonra sadece yanağımı okşadı ve arkadaşların yanına inmeyi teklif etti.
gecenin ilerleyen saatlerinde herkes bi anda onun yokluğunu farketti. meğer adam kimselere görüşürüz demeden basmış gitmiş! sabahın 4'ünde çok acil bi işi çıkmış ondan gitmiş. herhalde elini beline doladığı hatunla yarım kalan işi çok acil tamamlamak istedi!
o kadar söylenecek şey var ki ama hiçbirini söyleyemiyorum. çok kaybetti sadece beni. hoş, umrunda dahi değildir. ne de olsa beline dolanabileceği tonla hatun var piyasada!
yeter artık!

27 Haziran 2009

12

belki de ilk öğrenenlerden biriyim michael jackson'ın öldüğünü... hiç televizyon izlemeyen ben o gece teyzemde kalıyorken can sıkıntısınden tv'yi açtım. 1. kanal bbc olarak açılıyor. hava durumu bitti ve breaking news olarak konuya giriverdiler. "rumors says michael jackson is dead" cümlesini gördüğüm an rahmetli anneannem geldi aklıma. heal the world şarkısının klibini deli divane aşık bi şekilde izlerken anneannem kızardı "aman ne seviyosun şu kunta kintiyi" diye. canım ya...
tutuanacak bi dal aradım resmen. 2'den önce uyumaz annem. o yüzden yapıştım telefona. meğer uyuyormuş. sesim titreye titreye "anne ya michael jackson öldü diyolar" dedim. "ne diyosun!!!!" diyerek fırladı yatağından ve tv'yi açtı.
ingilizce bilmediğim halde şarkılarını dinleyerek kelime uydurup şarkılarına eşlik ettiğim adamdı.
ölüm ya...
hiç bu kadar korktuğumu hatırlamıyorum hem kendim hem de çevremdeki sevdiklerim için.

21 Haziran 2009

11

efes one love festival'den geldim şimdi... onu gördüm orda. benim için gelmiş olduğunu söyledi. tanışmamızın tam 1. senesini yaşıyoruz bugün. "tatlı bi kız varmış. onu tanımamın 1. senesi olduğu için gelmek istedim" dedi. o bile yetti.
vakti zamanında ettiğim birlikte uyuma teklifimden bahsettik. benim gece içinde 80 kere aramam üzerine korktuğunu belirterek o kadar aramasaydım gelmeyi kafasına koymuş olduğunu söyledi.
sürekli konuşurken gerçek anlamda burun buruna ve dudak dudağaydık. iki taraf da birbirine bişi yapmadı.
"seni öpmemek için zor tutuyorum kendimi" dedi...
niye tuttun ki kendini!
niye!!!
kokun burnumda kaldı hala...

16 Haziran 2009

10


şeytan dürter ya hani aniden bişi yapman için, dürttü beni de... ayda yılda bi bakarım onun facebook profiline kimleri eklemiş, napmış bakmak için (sanki bi sıfatım varmış hayatında gibi!)... gördüğüm şey şu oldu:
"x ve eski kız arkadaşı are now friends."
hani şu sonrasında toparlanamadığı, hani "ben bu zamana kadar sadece 1 kadın ile uyuyabildim" dediği, hani birkaç hafta içinde ayrılmalarının üzerinden tam 1 sene geçmiş olan...
bi de utanmadan ortaokul zekasıyla en yakın arkadaşlarımdan birisi ile aralarını yapmam için hiç çaba sarfetmediğimi söylemesinin ardından bariz siklemediğimi farkedince "hiç ciddiye aldın mı sen bunu çok merak ettim neler kurdun kafanda" diyebilecek kadar ve bilerek verdiğim yetersiz cevaplar karşısında canı sıkılıp "hayır merakımı gideremedin iyi geceler" diyip çekip gidecek kadar... of çok sinirliyim, çok kırgınım sonlandıramıyorum bile cümlelerimi!!!
kıçımı yırtıyorum, ben ben olmaktan çıkıyorum ama olmuyor, değmiyor!
aferin gerizekalı benliğim!
aferin!

11 Haziran 2009

9

mezun olmamı 40 gün 40 gece kutlayacağım iddiamı bileğimin hakkıyla yerine getiriyorum her gün. bi gün konserde, bi gün barda, bi gün bilmem nerede şeklinde arkadaşlarla topluca kutluyoruz. sevgilim statüsündeki adamı çat diye artık aramama kararı aldım. öküzüm biliyorum... başka türlü yapamazdım. çok da iyi huylu birini harcadığımın farkındayım ama olmuyor. neyse...
öteki adam varlığını her gün hatırlatıyor zaten de ben bu arada birisiyle tanıştım muhtemelen birçok insanın tanıdığı, bildiği, görse "aa o şu diil mi?" diyeceği... ilk kez aynı ortamda bulunduğumuzda kaçamak bakışmanın ötesinde gece feysbuk üzerinden attığı zarif mesajıyla çok şaşırttı beni. 2 hafta sonra bu hafta içinde bi gün onların olduğu mekana gitme sözü verdim kendisine. o gün geldi ve arkadaşlarımı alıp gittim. farkında olmadan oturduğum sandalyenin hemen yanındaki masaya oturmuş gelenlerle muhabbet etmek üzere. ben olduğumu çok geçmeden farketmesiyle sanki uzun zamandır tanışıyormuş gibi konuştuk. mekanı kapatıp çorba içmeye gidelim dediğimizde sabah 3 filandı sanırım. inanın bana içtiğim en güzel çorba, ettiğim en güzel muhabbet, gördüğüm sayılı güzel gözlerdi...
her şeyi geçtim güzel bi insan katıyorum sanırım hayatıma.
çok da tanıştığın kişilere ilk andan potansiyel beraber olunası adam gözüyle bakmamak lazım.
veya bakmamayı öğrenmek lazım...

5 Haziran 2009

8

nihayet günler sonra gelen güzel haber... bugün itibariyle mezun oldum ben!
o çok hevesle girdiğim, aşık olduğum bölümden nefret ede ede, 1 sene uzatarak mezun oldum! şükürler olsun! 40 gün 40 gece kutlayacağım bunu. bu gece kutladık, geri kaldı 39 gece :)
mezun olduğum bölümün sektöründe çalışmıyorum zaten ve uzuuuuuuuuuunca bi süre de çalışmayı planlamıyorum. zaten şu an rengarenk bi sektörün içindeyim, mutluyum...
"insanın doğduğu yer mi, doyduğu yer mi?" sorusunu çok düşünür oldum ve birkaç aydır "doyup mutlu olduğu yer" cevabını veriyorum.
insanın mutlu olduğu işi yapıp birilerinin de üstüne para vermesi ne güzel bişi!
allah herkese nasip etsin :)
mezunum lan...
şaka gibi...
ehe :)

2 Haziran 2009

7



kişisel blogumu takip edip "o satırları benim için mi, bana ithafen mi yazdın?" demeyi biliyorsun... bi gün senin için içimde biriktirdiğim sevgiyi suratına suratına söyleyip çarpacağım ama yakarsam biter diye korkuyorum...

31 Mayıs 2009

6

hadi bakalım hayırlı olsun... derin derin izler bırakmış ve benim tamirimi bana bırakmış olan eski sevgilim evleniyormuş! bi insan bu kadar mı nötr olabilir?! hatta üzerine "üstüne para vereyim birbirlerinin olsunlar, daha fazla çevreye zarar vermesinler" yorumu yapar? bi zamanlar benim mutluluğumun üzerine başka bi mutluluk kurma kararı almış olan 2 insandan bahsediyorum... bu zamana kadar başka kimselerle birlikte olamamamın, aptal saptal saplantılarımın 1. nedeni olan insanlardan bahsediyorum... 2. nedeni de zaten mağlum, 1 senedir aşık olduğum, öyle olduğumu daha yeni yeni kendime itiraf ettiğim adam...
cümlelerim öfkeyle karışık hatta belki de kıskançlıkla yoğrulmuş gibi gelebilir ama öyle değil! hiçbir şey hissetmiyorum. çok acayip...
ben mutlu olamıyorum istediğim adamla, bari başkaları olsun istedikleri adamlarla...

28 Mayıs 2009

5


artık an itibariyle doğum günü o adamın... haftalar öncesinden ne yapabilirim diye düşündüm durdum fakat sonra "ne sıfatla?" diye sordum kendime. cevap bulamadım... sabahın körü işe gitmeden kapısına ufak bi hediye yanında belki mavi bi gül, kimden geldiği belli olmayan... "ne sıfatla?" hiç... kutlamak için mesaj atmak gerek, belki de aramak ama aradığımda sesine dayanamam. en iyisi mesaj atmak ama ne demek? kuru kuruya "mutlu yıllar" demek de olmaz, en azından daha yoğun, daha samimi, varlığı için, doğmuş olduğu için ve gerçekten onu tanıdığım için mutlu olduğumu ifade edecek cümleler... hangi cümleler ama onlar? belki de direkt böyle yazmalı, yalın...

2-3 hafta önce daha sevgili statüsündeki insan yokken hayatımda çakır keyiflikle sarhoşluk arasında gidip geldiğim bi gece aradım onu. o saatte bile çalışıyor olduğunu söyledi. zaten sanırım türkiye'deki en çok çalışan 3-5 adamdan birisi... neyse... "sana tek bişi soracağım ama altında başka bişi arama. tüm saf duygularımla sorucam bunu" dedim. alkollü olup olmadığımı, o sırada kimlerle nerede olduğumu sorguladı. "cesaretimi kırdın, soramam artık" dedim. "yanlış yaparsın, sormanı istiyorum" dedi... esas sorunun altlığı olması için "yarın sabah nerede uyandığının bi önemi var mı?" dedim. hayatımda bi telefonda 8 dakika karşılıklı sus pus kaldığımı hatırlamam. "duruma göre değişir" diyebildi sadece. derin bi nefes aldım ve "yarın sabah seninle uyanmak istiyorum. sana sarılıp, kokunu içime çekerek uyumak istiyorum" dedim. gene uzun bi sessizlik... cevap için gergin bi bekleyiş... "hala çalışıyorum, kaçta çıkacağım belli değil, haberdar ederim seni" dedi. saatler geçmedi... geçen tek şey elimdeki yeni bira bardaklarıydı... dayanamadım, aradım tahminen işinin ne zaman biteceğini öğrenmek için, biraz da gelip gelmeyeceğini öğrenmek için. "tamam gelicem ama 3-4'ten aşağı bitmez iş" dedi... sevindim ben de "tamam"ı duyunca...

bastım eve gittim hemen saat 3 buçuk gibi... saç kokuma hayran kaldığı şampuanımla bi çırpıda yıkadım saçlarımı. "geldim ben eve, uyursam bile uyanırım sen gene de ara işten çıkınca sorun değil" dedim. uyuyakaldım... sabah 7 gibi telefonun titreşim sesine uyandım. "eve henüz girdim, çok geç oldu. kusura bakma"... o sinirle, o uyku sersemliğiyle "kusura bakarım!!!" yazmışım. gönderip göndermemek arasında kalırken uyumuşum... toz oldum ortadan sonra... en azından onun için... zaten sorulması cesaret isteyen bişeyi sormuşum ve karşılığında gelmemiş olmasıyla küçük düşme hissine kapıldım. birkaç gün sonra kişisel blogumda şifreli cümlelerle yazdığım post'umu okuyunca "sana içtenlikle kusura bakma dediğim şeye karşılık bu kadar bencilce kusura bakarım diyemezsin!" dedi... konuştuk üzerine epey... anadüşünce olarak saat 7 de olsa gelebileceğini ama gelmemesi gerektiğine, beni kırmaması gerektiğine inandırmış kendini.

çok üzülüyorum... seneler önce deliler gibi kalbimin kırıklığını kendi kendime tamir etmişken, arkadaş-dost-sevgili-abi-baba sıfatlarını benim için birarada aynı bünyede bulunduran bi adam bulmuşken, bunca hissettiğim tertemiz duygularımın karşılıksız kalması beni yıkıyor...

iyi ki doğmuşsun... gerçekten...

27 Mayıs 2009

4


özellikle bugünümü parmağım sürekli F5'te geçirerek harcadığımı farkettim... herhalde sadece F5'e basıp sayfaları refresh ederek para kazanmaca olsaydı trilyonları götürürdüm. "bu kadar mı boşsun? bu kadar mı beklentisizsin?" diye kızdım kendime.

çok şey yazdım ve hepsini sildim an itibariyle... yoksa başlayacağım gene "sesimi duyduğu her an için mutlu olan bi adam var ama öte yandan sesini ayda yılda 1 de olsa duyduğum için mutlu olduğum bambaşka bi adam var" diye...
bişi demedim farzedin...

26 Mayıs 2009

3

yeni geldim eve... iş icabı sokaklardayım, daha doğrusu konserdeydim. konserler her şeyim benim. aileye bununla ilgili bir şeyler yapacağımı hiç dialog kurmadan sadece dışarıdan gelen talepler üzerine kendimi kanıtlama ve kabullendirme çabasındaki süreç çok sancılı geçti dersem yalan olur. sadece hissediyorum, iyiyim yaptığım şeyde ve daha da iyi olacağım çünkü anormal azimliyim! zaten ne kadar idealist olduklarını eleştirdiğim anne ve babanın genlerinin birleşimiyim, nasıl farklı bişi çıkabilirdi ki ortaya :) çok eleştiriyorum onları; ama haklılar... kaygılılar... çevre kötü, daha da kötüye gidiyor. hem nereden geldim ki aile mevzusuna?! aklımda dahi yoktu...
sevgilim statüsündeki adamı aramak dahi gelmedi içimden bugün yine! neden bu kadar iyi insanları bulup "hıh budur adam dediğin" diye onaylayıp hevesle bişilere başlıyorken 3.-5. günden fıs oluyorum ki! neden hala canımı yakan adamları (özellikle de adamı) istiyorum ki istenmediğimi bildiğim halde...
tekrar geliyorum annem ve babama... evliliklerine o kadar özeniyorum ki! seneler boyunca birlikte olmaları, iyi kötü zamanlarda bıkmadan dayanışmaları, mutlu olmaları... küçükken "25'imde tamam, evlenmiş olurum ben" diye kurduğum cümlelerime noldu?! 25 oldum... hala o eleştirdiğim 18'likler gibi davranıyorum. "artık 18-19 yaşında değiliz ki onu bırakıp bununla takılalım cıkcıkcık" diye eleştirdiğim ben nerde şimdi?!
lanet olsun...
bi gece de gözlerim yaşarmadan gireyim yatağıma...

24 Mayıs 2009

2


günaydın!
günaydın demek için belki geç bi saat olabilir de kendime yeni geliyorum. tersimden kalkmış gibiyim, belki de pms durumlarından dolayı gergin hissediyorum. her söylenen şeye saldırasım var veya hakkaten saldırılacak şeyler söylüyor insanlar. biri geliyo diğerini şikayet ediyo, diğeri gelio öbürünü şikayet ediyo... arada kalmaktan sıkıldım. hepsi kendilerine göre haklılar, hak verdiklerim var aralarında fakat arkadaşlıklar arasındaki dinamiği bozmamak için susmak zorundayım. ben sustukça onlar söyledikleriyle dolduruyor beni. hal böyleyken de bünyemin hdd'i doluyor. güvenilir bulduklarından dolayı bu kadar anlattıklarını biliyorum. peki ben şimdi hiçbir söyleneneni kimseye söylemediğim halde buraya gelip şikayetname yazarcasına aktarmış olmam güvenilirlik statümü sarsan bi hareket midir? yapma, ben de insanım... ben de dolabilirim, patlayabilirim, trip atabilirim ama senelerdir hiç yapmadığım için şimdi yapsam ters tepiyor insanlar üzerinde. alışmadık götte don durmaz tabii...
alışmadıkta durmayan başka bi don çeşidim de bi ilişki... yok abi yapamıyorum kimselerle! tek başıma olmaya o kadar alışmışım ki bi ilişki içine girince, 2 kişi olunca ilk 1-2 gün güzel geliyor sonrasında en ufak şeyde anormal dibe vurup canım sıkılıyor. şu aralar da öyleyim... 1 haftadır karnımda kelebekler hissini uyandıran kişiden şu an kurtulmaya çalışıyorum. niye? çünkü fazla iyi! fazla sessiz! fazla munis! fazla kibar! milletin ilişkisine bakıp iç geçirdiğim zamanlara karşılık şimdi böyle bi adam bulmuşken gene kurtulmanın yollarını aramak niye? cevabını biliyorum...
kafa başka yerde takılı kaldı...
ne kafası lan!
kalp başka yerde takılı kaldı...
nefes al... nefes al... NEFES AL!