22 Eylül 2010

25

1-0 yenik başlıyorum yazmaya çünkü ağlıyorum ve neden ağladığım hakkında en ufak bir fikrim yok. daha doğrusu var ama tam olarak o mu bilmiyorum.
az önce onun yanından ayrıldım. arkadaşıyla beraber çalışmaya gittiler mekanlarına. zaten ne zaman onun yanından ayrılsam hüzünleniyorum, üzülüyorum.
gülüşünden uzak, muhabbetinden uzak, kokusundan uzak...
1 üst satırı yazarken ağlamam daha şiddetlendiğine göre ağlama nedenim de sanırım onunla ilişkili. halbuki en ufak bir sorun yok, olmadı.
fakat çıldırmak üzereyim.
NEYİM VAR BENİM?!

dün sıcağı sıcağına yazamadım. dışardaydık hep birlikte.
ilk kez psikoloğa gittim. her zaman yaptığım gibi önyargılarla yola çıkmanın manasız olduğunu gördüm. mezun olduğu üniversite, facebookta gördüğüm fotoğrafları, eşinin onun için bir dönem yazdığı blogunu okuduktan sonra "sen güzelsin. hayatın çok güzel. eşin falan... ben geçicem karşına şöyle oldu böyle oldu diye yakınıp duracağım" diye düşünmüştüm. yanılmışım.
kapı açılır açılmaz rahatlatıcı bir yüz... fotoğraflarda gördüğüm gibi değildi gerçi. kat kat kilo almış. hamileydi belki de bilmiyorum anlayamadım tam olarak. ne yalan söyleyeyim onun böyle olması biraz daha rahatlattı beni :)

her neyse, en başta rahat etmemiş pozisyonda oturdum biraz, alışma dakikalarında. yaşımı, mesleğimi, ailemle oturup oturmadığımı, sevgilimin olup olmadığını vb sorular sordu başta sanırım tanıma maksatlı. daha sonra nasıl olduğunu anlamadan küte pata muhabbetin içinde buluverdim kendimi. uyku düzenimi çok kötü buldu. hatta internet bağımlılığım yüzünden bir süre sonra iş haricinde bilgisayar ile pek haşır neşir olmamamı isteyeceğini söyledi. elimden geldiğince uyarım sanırım ya da bilmiyorum... elime bir kağıt verdi ve yazan cümlelerden hangilerini ara ara kendime söylediğimi sordu. "başaramam, kendime güvenmiyorum" vb olumsuz cümleler vardı. bunların üzerinde konuştuk biraz. sonra kendisine gitmemi neyin ittiğini sordu. orada hikayemiz başladı zaten...

yaşadığımız 1 haftalık ayrılığı, onu, beni, bizi, annemi, babamı olabildiğincce detaylı bir özet şeklinde aktardım. hayatımda beni en çok etkileyen olayları sorduğunda da aklıma sadece bir zamanlar babamın günlüğümü okumasını ve şu an evli olan eski erkek arkadaşımı söyledim. 1 ile 10 arasında puanlama yaptırdı şimdi ne hissettiğim konusunda ve o zamanlar için. daha o an anladı sanırım babamla bir şeylerin rayında olmadığını. nokta atışı yapar gibi tam doğru yerlere değindi. babamla annemin ailesinin mesleklerini sordu. diyalog içinde olmayışımızı, onlarla olan durumumu sanırım daha detaylı bir şekilde önümüzdeki seanslarda konuşacağız fakat anladığım şu oldu: günlük konusunda babamı son derece yanlış buldu. annemi de anlattığım doğrultuda aşırı kontrolcü buldu ve hayatımı kendisininkiymiş gibi çekip çevirmeye çalıştığını düşündüğünü sezdim.

sevgilim konusunda ise annesi sebebiyle kadınlara karşı güveninin sarsılmış olabileceğini söyledi. sevgilime psikoloğa gittiğimi hala söylemedim. suçluluk da hissetmiyorum şu an ama bilsin de istiyorum bir yandan, bir yandan da henüz istemiyorum. ne bileyim, kendi sebep olmuş gibi algılar belki olayı. aslında bilsin de istiyorum çünkü kendimle ilgili bir şeyleri düzeltmek istiyorum. kafa ve ruh sağlığımı düzeltmek istiyorum. çabam var, bunu görsün istiyorum.
sonra durup düşünüyorum...
kendim için gitmiyor muydum ben psikoloğa?
yoksa onun tarafından takdir edilmek için mi gidiyorum?
hangisi? hangisi daha ağır basıyor içimde bilmiyorum. henüz sessiz bir şekilde bile itiraf edemiyorum kendime. fakat psikoloğum henüz söylemememden yana. sanırım biraz şu sıralar rutin hayatımızda nasıl olduğumuzu benim ağzımdan dinleyip incelemek istiyor. "bir süre böyle kalsın. zaten söylemeye karar verirsen, söylemek istersen bir yerden sonra tutamazsın ve çıkarırsın içinden onu" dedi. haklı da...

bir sonraki görüşmemiz önümüzdeki hafta. şu sıralar her hafta olmasından yana olduk. daha doğrusu tam bu şekilde paylaşımda bulunabileceğim birisini bulmuşken pat diye kaybetmek istemiyorum. ne yapacağımı bilmez haldeyim. perişanlıkla alakası yok bunun. sadece sağlıklı olarak ne yapacağımı bilmiyorum. daha sakinim, hatta öyle ki işteki birisinin hemen dikkatini çekti. "sen böyle değildin. kabuğuna çekilmiş gibisin. artık makyajını bile çok hafif yapıyorsun" dedi. sahne makyajıyla gitmiyorum tabii işe ama en azından bu araki gibi silik silik yapmıyordum.
ödevlerim var bu hafta. insanlara kolay hayır diyemediğim için "sınırlar" diye bir kitap önerdi. arkadaşlarıma ve özellikle sevgilime çok bağlı yaşadığım için "ilişki bağımlılığına son" diye başka bir kitap daha söyledi. sadece sınırlar'ı bulabildiğim için ona başladım önce. şimdilik fena değil. biraz sonra yapacağım gibi yatmadan önce sürekli okumaya başladım. kitap ödevimin yanı sıra da 1 hafta boyunca her gün okumamı istediği bir kağıt var. baştan sona pozitif cümleler yazıyor "ben iyiyim, ben başarırım, ben hakediyorum, ben sevgiyi hakediyorum" vb gibi...

babam, sevgilim gibi konuları konuşurken ara ara sesim gitti, gözlerim doldu, ağladı ağlayacak gibi oldum. anında mendil kutusunu önüme koydu fakat yiğitliğe bok sürdürmicem ya ağlamayı da mendilleri de reddettim. muhakkak dikkatinden kaçmamıştır bu durum. belki de ilk olmanın, birbirimizi daha yeni yeni tanıdığımız için karşısında ağlamak istemediğimi düşünmüştür, ki biraz da öyle zaten. fakat ne zaman çıktım apartmandan o vakit 1 saat boyunca içime sıkışan o ağlama hissi kendini göstermeye başladı. önce sıcağı sıcağına aradım beni yüreklendiren 2 insanı. sonra taksiye binip işin yolunu tuttum. arada psikoloğumun verdiği ve 1 hafta tekrar etmem gerkeen kağıdı açtım okudum. o kadar güçsüz hissettim ki kendimi o cümleleri tekrar ettiğim için, oturup ağlamaya başladım.

ne yalan söyliim, önümüzdeki haftayı iple çekiyorum, fakat acaba kaydetsem mi konuşmalarımızı diye düşünmüyor değilim. çünkü short term memory denen hadise bende gidik olduğundan hatırlayamıyorum sonra düşününce neler konuştuğumuzu.
en aklımda kalan, en vurucu olan ve bir o kadar da doğru olan cümlesi şuydu:
"çocukluğun ile ilgili düşündüğümde gözümün önüne şöyle bir kız geliyor: küçük, güzel ama yalnız..."
allahım! bir cümle bu kadar mı özetler ama bu kadar mı can yakar!
hala içimde bir yerlerde küçük benim sıkıştığımı söyledi. haklı da! ara ara sevgilime bakıp hihih diye için için şımarırken ona çocuk gözlerimle baktığımı hissediyorum.
sevgilimi 1 gün bile görmediğimde hırçınlaştığımı söyledim.
"doğaldır, çünkü kaybetme korkun olmuş daha önce ayrılmanız sebebiyle. şimdi ya giderse endişesi taşıyorsun. küçükken korktuğunda saklanırsın ama büyüyünce yani şimdi korkular dışarıya öfke olarak yansır. seninki de işte bu!" dedi...

insanlar büyüyor, sorumluluk sahibi oluyor ve hatta başkalarının sorumluluklarını da üstlenecek kadar büyüyüp evleniyor.
az önce morlardan birinin daha evlendiğini gördüm facebookta.
"demek ki oluyormuş" dedim iç çekerek, imrenerek ve bi yandan da kıskanarak.
insanlar evleniyor bense hala kendimle olan şeyleri aşmaya çalışıyorum.
daha çok yolum olabilir.
olsun, sonunda gözyaşı olmasın da...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder