19 Ekim 2010

26

yalnızım şu an.
ruhen değil.
seneler sonra ilk kez yalnız kalıyorum evde.
geçtiğimiz haftayı sevdiğim adamın mis kokusunu içime çeke çeke uyurken bugünlük ayrı kaldık.
ben ayrı kalmak istemiyorum.
ben ne yaşıyorsam kimseden gizli saklı yaşamak istemiyorum.
bak az önce 1 üstteki cümleyi siliyordum. niye ki? gerçek duygum bu değil mi? neden saklıyorum ki?
az önce vakti zamanında en yakın arkadaşım olan kızın sözlendiğini gördüm.
nası olur diye şaşırdım. (çünkü geçimi mümkün olmayan birisi!)
sonra kıskandım.
hem de çok!
çok sevdiğim bir adam var.
hem çocuğum, hem babam, hem abim, hem en yakın arkadaşım, hem sevgilim olan cinsten.
hayatımı sonuna kadar onunla geçirmek istediğim cinsten.
onu ne kadar çok sevdiğimi bilen.
nereye gidiyoruz?
mutlu son olacak mı?
olsun be...

"the bed is too big without you"

22 Eylül 2010

25

1-0 yenik başlıyorum yazmaya çünkü ağlıyorum ve neden ağladığım hakkında en ufak bir fikrim yok. daha doğrusu var ama tam olarak o mu bilmiyorum.
az önce onun yanından ayrıldım. arkadaşıyla beraber çalışmaya gittiler mekanlarına. zaten ne zaman onun yanından ayrılsam hüzünleniyorum, üzülüyorum.
gülüşünden uzak, muhabbetinden uzak, kokusundan uzak...
1 üst satırı yazarken ağlamam daha şiddetlendiğine göre ağlama nedenim de sanırım onunla ilişkili. halbuki en ufak bir sorun yok, olmadı.
fakat çıldırmak üzereyim.
NEYİM VAR BENİM?!

dün sıcağı sıcağına yazamadım. dışardaydık hep birlikte.
ilk kez psikoloğa gittim. her zaman yaptığım gibi önyargılarla yola çıkmanın manasız olduğunu gördüm. mezun olduğu üniversite, facebookta gördüğüm fotoğrafları, eşinin onun için bir dönem yazdığı blogunu okuduktan sonra "sen güzelsin. hayatın çok güzel. eşin falan... ben geçicem karşına şöyle oldu böyle oldu diye yakınıp duracağım" diye düşünmüştüm. yanılmışım.
kapı açılır açılmaz rahatlatıcı bir yüz... fotoğraflarda gördüğüm gibi değildi gerçi. kat kat kilo almış. hamileydi belki de bilmiyorum anlayamadım tam olarak. ne yalan söyleyeyim onun böyle olması biraz daha rahatlattı beni :)

her neyse, en başta rahat etmemiş pozisyonda oturdum biraz, alışma dakikalarında. yaşımı, mesleğimi, ailemle oturup oturmadığımı, sevgilimin olup olmadığını vb sorular sordu başta sanırım tanıma maksatlı. daha sonra nasıl olduğunu anlamadan küte pata muhabbetin içinde buluverdim kendimi. uyku düzenimi çok kötü buldu. hatta internet bağımlılığım yüzünden bir süre sonra iş haricinde bilgisayar ile pek haşır neşir olmamamı isteyeceğini söyledi. elimden geldiğince uyarım sanırım ya da bilmiyorum... elime bir kağıt verdi ve yazan cümlelerden hangilerini ara ara kendime söylediğimi sordu. "başaramam, kendime güvenmiyorum" vb olumsuz cümleler vardı. bunların üzerinde konuştuk biraz. sonra kendisine gitmemi neyin ittiğini sordu. orada hikayemiz başladı zaten...

yaşadığımız 1 haftalık ayrılığı, onu, beni, bizi, annemi, babamı olabildiğincce detaylı bir özet şeklinde aktardım. hayatımda beni en çok etkileyen olayları sorduğunda da aklıma sadece bir zamanlar babamın günlüğümü okumasını ve şu an evli olan eski erkek arkadaşımı söyledim. 1 ile 10 arasında puanlama yaptırdı şimdi ne hissettiğim konusunda ve o zamanlar için. daha o an anladı sanırım babamla bir şeylerin rayında olmadığını. nokta atışı yapar gibi tam doğru yerlere değindi. babamla annemin ailesinin mesleklerini sordu. diyalog içinde olmayışımızı, onlarla olan durumumu sanırım daha detaylı bir şekilde önümüzdeki seanslarda konuşacağız fakat anladığım şu oldu: günlük konusunda babamı son derece yanlış buldu. annemi de anlattığım doğrultuda aşırı kontrolcü buldu ve hayatımı kendisininkiymiş gibi çekip çevirmeye çalıştığını düşündüğünü sezdim.

sevgilim konusunda ise annesi sebebiyle kadınlara karşı güveninin sarsılmış olabileceğini söyledi. sevgilime psikoloğa gittiğimi hala söylemedim. suçluluk da hissetmiyorum şu an ama bilsin de istiyorum bir yandan, bir yandan da henüz istemiyorum. ne bileyim, kendi sebep olmuş gibi algılar belki olayı. aslında bilsin de istiyorum çünkü kendimle ilgili bir şeyleri düzeltmek istiyorum. kafa ve ruh sağlığımı düzeltmek istiyorum. çabam var, bunu görsün istiyorum.
sonra durup düşünüyorum...
kendim için gitmiyor muydum ben psikoloğa?
yoksa onun tarafından takdir edilmek için mi gidiyorum?
hangisi? hangisi daha ağır basıyor içimde bilmiyorum. henüz sessiz bir şekilde bile itiraf edemiyorum kendime. fakat psikoloğum henüz söylemememden yana. sanırım biraz şu sıralar rutin hayatımızda nasıl olduğumuzu benim ağzımdan dinleyip incelemek istiyor. "bir süre böyle kalsın. zaten söylemeye karar verirsen, söylemek istersen bir yerden sonra tutamazsın ve çıkarırsın içinden onu" dedi. haklı da...

bir sonraki görüşmemiz önümüzdeki hafta. şu sıralar her hafta olmasından yana olduk. daha doğrusu tam bu şekilde paylaşımda bulunabileceğim birisini bulmuşken pat diye kaybetmek istemiyorum. ne yapacağımı bilmez haldeyim. perişanlıkla alakası yok bunun. sadece sağlıklı olarak ne yapacağımı bilmiyorum. daha sakinim, hatta öyle ki işteki birisinin hemen dikkatini çekti. "sen böyle değildin. kabuğuna çekilmiş gibisin. artık makyajını bile çok hafif yapıyorsun" dedi. sahne makyajıyla gitmiyorum tabii işe ama en azından bu araki gibi silik silik yapmıyordum.
ödevlerim var bu hafta. insanlara kolay hayır diyemediğim için "sınırlar" diye bir kitap önerdi. arkadaşlarıma ve özellikle sevgilime çok bağlı yaşadığım için "ilişki bağımlılığına son" diye başka bir kitap daha söyledi. sadece sınırlar'ı bulabildiğim için ona başladım önce. şimdilik fena değil. biraz sonra yapacağım gibi yatmadan önce sürekli okumaya başladım. kitap ödevimin yanı sıra da 1 hafta boyunca her gün okumamı istediği bir kağıt var. baştan sona pozitif cümleler yazıyor "ben iyiyim, ben başarırım, ben hakediyorum, ben sevgiyi hakediyorum" vb gibi...

babam, sevgilim gibi konuları konuşurken ara ara sesim gitti, gözlerim doldu, ağladı ağlayacak gibi oldum. anında mendil kutusunu önüme koydu fakat yiğitliğe bok sürdürmicem ya ağlamayı da mendilleri de reddettim. muhakkak dikkatinden kaçmamıştır bu durum. belki de ilk olmanın, birbirimizi daha yeni yeni tanıdığımız için karşısında ağlamak istemediğimi düşünmüştür, ki biraz da öyle zaten. fakat ne zaman çıktım apartmandan o vakit 1 saat boyunca içime sıkışan o ağlama hissi kendini göstermeye başladı. önce sıcağı sıcağına aradım beni yüreklendiren 2 insanı. sonra taksiye binip işin yolunu tuttum. arada psikoloğumun verdiği ve 1 hafta tekrar etmem gerkeen kağıdı açtım okudum. o kadar güçsüz hissettim ki kendimi o cümleleri tekrar ettiğim için, oturup ağlamaya başladım.

ne yalan söyliim, önümüzdeki haftayı iple çekiyorum, fakat acaba kaydetsem mi konuşmalarımızı diye düşünmüyor değilim. çünkü short term memory denen hadise bende gidik olduğundan hatırlayamıyorum sonra düşününce neler konuştuğumuzu.
en aklımda kalan, en vurucu olan ve bir o kadar da doğru olan cümlesi şuydu:
"çocukluğun ile ilgili düşündüğümde gözümün önüne şöyle bir kız geliyor: küçük, güzel ama yalnız..."
allahım! bir cümle bu kadar mı özetler ama bu kadar mı can yakar!
hala içimde bir yerlerde küçük benim sıkıştığımı söyledi. haklı da! ara ara sevgilime bakıp hihih diye için için şımarırken ona çocuk gözlerimle baktığımı hissediyorum.
sevgilimi 1 gün bile görmediğimde hırçınlaştığımı söyledim.
"doğaldır, çünkü kaybetme korkun olmuş daha önce ayrılmanız sebebiyle. şimdi ya giderse endişesi taşıyorsun. küçükken korktuğunda saklanırsın ama büyüyünce yani şimdi korkular dışarıya öfke olarak yansır. seninki de işte bu!" dedi...

insanlar büyüyor, sorumluluk sahibi oluyor ve hatta başkalarının sorumluluklarını da üstlenecek kadar büyüyüp evleniyor.
az önce morlardan birinin daha evlendiğini gördüm facebookta.
"demek ki oluyormuş" dedim iç çekerek, imrenerek ve bi yandan da kıskanarak.
insanlar evleniyor bense hala kendimle olan şeyleri aşmaya çalışıyorum.
daha çok yolum olabilir.
olsun, sonunda gözyaşı olmasın da...

21 Eylül 2010

24

yaklaşık 2 saat önce ağlamamak için zor tutuyordum kendimi. şu an kendi evimde olmamak, senin yanında olup kafamı omzuna yaslayıp zaman kavramı hiç umrumda olmadan öylece durmak istedim. sonra bu gece dünkü gibi birlikte uyuyamayacağımız aklıma geldi ki bu daha çok şiddetlendirdi içimdeki ağlama hissini.
iyiyim şimdi. ne de olsa bu sabaha senle uyandım, akşam birlikte yemeğe çıktık. görmedim değil yani seni. ama işte yetmiyor!
yetmiyor!
dün bir süreden sonra ilk kez bakıp o güzel gülümsemenle gülümsedin ve "seviyorum" dedin.
dünyalar benim oldu!

daha iyiye gidecek her şey.
yarın ilk kez psikoloğa gidicem.
neden bahsedeceğimi bile bilmiyorum. hatta cesaretim bile kırıldı diyebilirim.
her şey güzel işte, aramız süper, ben biraz daha sabırlı olabiliyorum ne diye gideyim ki gibi garip bir kafaya girdim.
hayatımda ilk kez belki de kendime yardım için bir şey yapıcam.
sonra bizim için bir şey yapmış olucam.
bizim için...

16 Eylül 2010

23

bir insan bu kadar modundayken bu kadar enerjisi varken nasıl tepesi attırılır gördüm bugün.
3 gün üst üste gidip çalışmazlar diye düşündüm ama gene de evde tek takılsın bi süre tadını çıkartsın geç giderim görürüm diye düşünerek arkadaşlarımla plan yaptım gene.
saat 17'de DK gidiyorlarmış akşam deyince şaşırdım, olabilir dedim kendi kendime.
1 saat 1.5 saat geçti üzerinden bana haber bile vermedi gideceklerini.
3 gündür sırf sıkboğaz ediliyor gibi hissetmemesi için aramadım. kendi aradı hep.
artık 1.5 saat geçince aradan ve provanın 18:00'da başladığını duyunca tepem attı, aradım.

gayet normal bi' ses tonu ile konuştuğumu düşünüyorum, tripli değil bişi değil...
çalışmaya gidiyoruz biz de ama perşembe ve cuma olmayacak dedi.
haa iimiş de haber vermedin bugün gideceğini. yanlış anlama hesap sorma maksatlı sormuyorum. benim de akşam planım var zaten dedim.
öyle mi nereye? dedi. bilmiyorum henüz belli değil dedim.
sonra hava su konuştuk, çalışmalardan bahsetti fln.
ama sesi tıpkı o 1 hafta görüşmediğimiz ve sonra ayrıldığımızdaki gibi lütfen lütfen konuşmaya başladı sonlara doğru.
iyi misin sen? dedim. evet ya bişiler indirip kaldırıyorum şu an ondandır dedi.
yok öyle değil sanki gene bi haller olmuş sana gibi geldi ondan soruyorum dedim.
Ve verdiği cevap:
bilmiyorum abi... ık mık... yoruldum 2 gündür sürekli koştur koştur dedi.

bana o "bilmiyorum" cevabını en son o 1 hafta görüşmemeye başlayacağımız haftanın başında demişti.
aniden çöktüm, ağlama zırlama molaları...
moralimi yüksek tutmaya çalıştıkça, tam da bişiler daha iyi olsun diye düşündüğümde gene sanki suratıma kapı yedim.
belki de çok telaşlıyım, pimpiriklendim.

daha fazla vakit kaybetmenin alemi yok düşüncesi ile son zamanlarda psikolog arayışımı noktalandırdım ve TPD'ı aradım ve en yakın ne zamana randevu verebiliyorsanız o gün olsun dedim.
telefonu kapatırken kadına gülerek Ok o zaman ptesi görüşüyoruz. mendilleri hazırlayın siz dedim. :))

hikayemin sonu komik bitiyor gibi gelebilir; ama ben hala böyle mona lisa gibi yarı gülümser yarı sulu gözle oturuyorum.
ne yapayım ben? bişileri düzeltmek istiyorum kendimle ilgili, ilişkimizle ilgili, çabam var. 3 günde görüp takdir etmesini beklemiyorum tabii.
zaten sormadı bile eee sen naptın 2-3 gündür? diye.

bir sihirli değnek olsa, pıt diye dokunsa ve her şey düzelse...

17 Temmuz 2010

22

şu an tamamen salya sümük modunda yazıyorum. sinirlerim bozuk, mutsuzum ama bir yandan da sinirliyim. bir telefon kaç kere aranabilir? kaçıncısında açılır? 16. aramamı gerçekleştirmiş bulunuyorum fakat senden ses seda yok hem de 23:50'den beri!
ekstra ekstra rica ettim, çüküne bağlicam o telefonu diye tehdit ettim gene sallamıyo, gene yanında tutmuyo telefonunu. ondan sonra dırdırcı ben oluyorum.
OLURUM A.K!!!!!!!!!!
sen senden rica edilen şeyleri yapma, dikkate alma, unutkan ol ondan sonra dırdırsız bir hayat bekle. oldu canım!
öte yandan her türlü örf, adet, türk toplumu, onun getirisi olan aile yapısı ve ahlak kurallarına da kılım! sevdiğim adamla gucuk gucuk yatıyor olmamın kime ne zararı var? kimden neden saklıyoruz? aileler neden karışıyor? sevdiğim adamla uyuyabilmek için illa evlenmem mi lazım?
hepinizden çok uzağım, bir tek ona yakınım.
bu kadar her sıfatı birarada bulundurman gerekiyor muydu?
bak işte sana ulaşamayınca en yakın arkadaşıma da, sevgilime de ulaşamamış oluyorum...
hala telefonu açmıyorsun!!!!

16 Haziran 2010

21

bu gece gözlerimin içine bakarken yanağımı ve saçlarımı sevdin ve öyle sevildiğimi hissettirdin ki... üstüne bir de "mutlu musun?" dedin gülümseyip, sonra da "ben öyleyim de..." diye ekledin.
nasıl olmam ki mutlu?
sonra da 30 yıl sonramızdan, yaşlılığımızdan bahsettin.
ve ben orda inandım...
seninle 30 değil, 90 yılımı geçirebilirim...
:)

13 Haziran 2010

20

sen şimdi yarın sabah geleceksin ya hani...
yarın vaktim olmaz işe gitmeden önce diye şimdiden toparladım evi...
sabah işe çıkmadan önce yatağın üzerine bir buket çiçek bırakacağım, yanına da ufak bir not:
"hoşgeldin bebeğim, geldiğinde açsındır ve rejimini bozmak istemiyorsundur diye buzdolabında salatan hazır. afiyet olsun, akşama görüşürüz... seviyorum seni!"
bir an önce yarın akşam olsun, ekstra iş çıkmasın, dinimiz amin! :)

19

gene sensiz geçti 1 gün daha...
sen uzakta baban ve abinle ciddi ciddi konuları konuşurken ben de en yakın arkadaşımla dışarı çıktım verdim kendimi içkiye.
ne içtiğim içkinin tadı vardı...
ne ettiğim muhabbetin...
ne de oturduğum mekanın...

12 Haziran 2010

18

her gün yeni bir evlilik/söz/nişan haberi almasam o günüm rahat geçmiyor! herkes patır patır yüzükleri belli bi maksatla takmaya başladı. en beklemediğim, en "bundan cacık olmaz" dediğim tipler en önden gider oldu. bu sabah da çocukluğumu birlikte geçirdiğim, ama bir şekilde bağlarımızın koptuğu komşumun haftaya nişanlanacağını öğrendim.

nasıl olur lan?! o hatun ki "evlenmem ben! o ne ya öyle!" diyip erkeksi erkeksi takılırdı, şimdi nasıl evlenir? annemin apartmana gelin gelmesinden taaa 24-25 sene sonra apartmandan haftaya nişanlanacak olan kızın ablası gelin çıktı. ondan 2 sense sonra da bu ve orada nokta. ben mi? ben hiç umutlu değilim o konuda... ne yalan söyleyeyim olsun isterim de ne adamın o taraklarda bezi var ne de evlenmek için bi durum...

helal olsun millete ama! götüne güvenen borazancı başı tabii. birini bulacaksın da, iyi bir ilişkin olduğunu, gelecek vaadettiğini anlayacaksın da, hayatını birleştirmeye karar vereceksin de, sen ya da o teklif edecek de, aileler tanışacak da, isteyecekler de, nikah için işlemlere başlayacaksın da, nikah hazırlıkları için oradan oraya koşacaksın da, eşyaları ortak evine taşıyacaksın da... ohooo ölme eşeğim ölme!
hoş, teklif etse düşünmeden anıra anıra "eveeeeeööt!" derim de işte olmayınca olmuyor.

17

şifreyi unutunca, uzun zamandır buranın yüzüne bakmayınca bloga erişim zor oluyor tabii...
her şey yolunda, yani tam olması gerektiği kadar olmasa bile aksini söylersem çok büyük haksızlık etmiş olurum.

geçen sene en son yazdığm post'ta "çok aşığım!" dediğim adamla hala beraberim mesela, kutlayın beni hey! :)
iddia ediyorum, hayatımın en güzel 11 ayını geçirdim. işten her eve geldiğimde ilk günlerimizdeki heyecanımızı taşırken kapıda karşıladığında 10 dakika boyunca sarılmalarımız hala devam ediyor. mesai bitse de eve koşup sarılsam, kokusunu içime doyasıya çeksem diye resmen geri sayım yapıyorum.

bugün ilk kez kısa ama bana çok uzun zamanmış gibi gelen bir süre için ayrı kaldık ve kalacağız. ayaklarım eve girmemek için geri geri gitti. kedimiz bile anahtar sesini duyduğu an kapıda biten o hayvan, kapıya bile gelmedi. oturduğu karanlık köşeden şöylece baktı, gözlerini süzdü. zırlamak parayla değil elbette. benim de duygularım var elbette ve belki çoğu insandan daha üst noktada yaşadığım için bu duyguyu koyverdim haliyle. terslik olduğunu sezen kedimiz bile geldi sokuldu durdu. her zaman onu sevmemizi bekleyen hayvan, bugün resmen kendisi gelip sevdi beni! evi topladım (ki normalde hiçbir kuvvet durduk yere bu işi yaptıramaz bana!), kıyafetlerini düzenledim, katladım, kokularını çektim durdum içime. sonra gene 2-3 damla aktı gitti gözümden.

duyan da askerlik için falan ayrı düştük sanacak. öyle değil halbuki... ya bir de askere giderse bu adam? hayatımızda bir de böyle bir gerçek var. 1 gün göremediğim zaman muhakkak o gün hır çıkararak, hırçınlaşarak bok eden ben, adam askere gittiğinde kim bilir napar! aklıma bile getirmek istemiyorum...

hayatta herkes için "bu o" dediği biri var, inanıyorum buna. ve ben onu buldum...
hay allah ya şimdi de mutluluktan ağlıyorum.
bu regl dönemlerine bir çare bulunmalı!